Her kitap aynı zamanda bir defterdir


İnsanlara konuşarak veya dokunarak daha iyi anlatabilirsiniz kendinizi. Yaşayan kütüphane bunun en güzel araçlarından biri. Köy köy gezip de konuşup anlatabileceklerinizi bir kitap olur rafta sizi okumaya gelenleri bekleyip kendinizi okutabiliyorsunuz.

İnandırıcılığınızın sınırları sizin kendinize güveninizin ne kadar olduğu ile sınırlı.

Birkaç yıl önce Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın başlattığı ve özellikle İstanbul’da festival alanlarında kurulan çadır kütüphanelere insan kitapları yerleştirerek insanların ön yargılarını kurmak amacıyla başlayan proje geçtiğimiz hafta Eskişehir’de gerçekleşti.

“Her insan bir kitap her kitap bir insan” derler ya işte öyleydi ortalık.

Projeyi kısaca anlatayım ki yazının ileriki cümlelerinde kullanacağım terimleri “aman ne diyor bu adam” diye atlamayın.
Yaşayan kütüphanede insanların ön yargısı olan her kimliğe sahip kişi bir kitap oluyor. İki çadır var. Birincide kütüphaneci olarak görev yapan arkadaşlarımız sizi okumak isteyenleri sıralıyor. Ön yargılarına göre yönlendiriyor. İkinci çadırda ise biz kitaplar raflarımızda dizili kahve ve çaylarımızı içiyoruz. Okuyucularımızı bize getirecek kitap kurtlarımızı bekliyoruz.

Zaten ne oluyorsa işte o kütüphanede oluyor. Bizler bizi okumaya gelenleri beklerken doğal olarak korsan okumalar yapıyoruz. Zira benim de ve birçoklarının da birbirimizle ilgili ön yargılarımız var. Hadi hadi siz de kabul edin hepimizin ön yargıları var. Haftasonu karşıma oturan 20 küsür kişi arasında %80’i “Aslında benim ön yargım yok” diyerek geçti karşıma ama hepsinin de vardı. Benim de vardı. İşte bu korsan okumalar sırasında ben de Elif’i okudum, Ayşe ablayı (Tükrükçü) okudum. Feminist kitabı bir daha okudum, okudum da okudum.

İki günde Eskişehir’de bir parkta tam 230 kişi okudu bizleri. Kör kitaptan, komünist kitaba, ate kitaptan, lezbiyen kitaba kadar herkes ve her türden yayın vardı aramızda.
Onlar bizleri okudukça bizler de Lezbiyen kitabımıza sürekli karı koca olarak gelen çiftleri okuduk.
Tarih dersinden çıkıp Kürt kitabı Ermeni kitabı okumaya gelip üzerine birkaç çizik atmaya gelen öğrencileri okuduk.
Ermeni ve Kürt‘e küfür edemediğinden Feminist kitaba gidenleri gördük.
Trans kitabımıza gelip de saldırgan olup olmadığını soranları, cebinde jilet taşıyıp taşımadığını soranları okuduk.
Ayşe ablanın hayat hikayesinden dinlemek istemeyeceğimiz ve dünyanın ne kadar kirli olduğunu bir kez daha hatırlatan cümleler okuduk. Okuduklarımızla kendimize dönüp bir daha baktık. Kendi kitabımızdaki cümleleri bir daha redakte ettik. Bazen de baktık ki kitabımızdaki cümleler ve hikayeler diğer hikayelerin yanında hafif kalıyor.

Yaşayan nefes alan bir kütüphane, yazılı bir kitaptan bazen çok daha fazla etki yaratabilir insanlarda. Birilerinin dediği gibi
“dokunmak her zaman daha geniş bir etki yaratır okumaktan”.

İşte böyle duygularla Eskişehir’de bir Yaşayan Kütüphane’de kitap oldum. Okundum hem de anladım ki her kitap bir defter aynı zamanda. Okundukça üzerine yazılan. Yazıldıkça farklılaşan ve yeni hikayelere yelken açan.

Dönüş yolunda otobüste bir baktım sayfalarıma ne yazılmış diye: Girişten başlıyorum kurşun kalemle yazılanlara.
“Yabancı” yazmış bir Rus arkadaşımız.
“Soykırım ama SÖZDE”  yazmış 24. sayfaya Osmangazi’den bir Tarihçi profesör.
“Erkek arkadaşım Ermenileri savunduğum için bana şiddet uyguladı” yazmış biri kitabımın karma evlilikler ve öfke bölümüne.
“Karabağ’da katliam yapıldığını kabul eden Ermeni kafamı karıştırdı”  yazmış  astım hastası bir genç kadın.
“Ama biz katliam yapmadık” yazmış Eskişehirli bir Tatar kız.
“Lisede okuduğum kitaba inanmıyorum” yazmış liseli iki genç.
“Ben de yanınıza gelip çalışabilir miyim?” yazmış mesleğini yapmak istemeyen bir inşaat mühendisi.
“En başından başlayalım mı?” diye not düşmüş Urartuların yanına biri.

Son sayfaya geldim. Kitap kurdumu ter çevirip arkasına kendime not  yazmışım:
Her kitap bir defterdir aynı zamanda ve bu kitabın defterinin ilk sayfası Eskişehir’de yazılmaya başlandı. Daha yazılacak çok sayfa var…

Yorum bırakın