İki yürek bir umut…


Birkaç hafta önce Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin Kürt Sorunu ve çözümü ile ilgili çalıştayı yapıldı Cezayir kültür merkezinde. ÖDP Genel Başkanı Alper Taş bir cümlesinde “Bugün bir arada yaşamı savunmak için karşılıklı kız alıp vermekten, Çanakkale’deki beraberlikten, bin yıllık kardeşlikten, aynı dine bağlılıktan” söz etmenin ötesinde, bir arada yaşamın olanaklarını güçlendirmek için emek ve ter dökmeyi göze almalıyız” dedi.

Bu sözler bana yıllardır savunduğum ve hatta panellerde konuştuğum birkaç cümleyi hatırlattı. Öncelikle Türk Ermeni ilişkilerinde, ve etnik kökenlerin sorun yarattığı tüm diğer ilişkilerde, “dokunma”nın ne kadar önemli olduğunu vurgularım ben. Gerekli demokratik şartlar Türkiye eğitim sistemi içerisinde sağlandığında, 5 yaşındaki bir çocuğun Ermeni arkadaşıyla anaokulunda tanıştığında ilerideki yaşamında bir Ermeniye küfür etmekte zorlanacağı ve en azından bir nebze de olsa onunla sohbet etme ve derdini anlamaya diğerlerinden daha yakın olacağını düşünürüm.

Ayrıca ikili ilişkilerde hele ki karma evliliklerde her ne kadar zor olsa da etkili sonuçlar alındığı kanaatindeyim. Ancak bunun sağlanabilmesi için iki tarafın da kendi kimliklerinden ve etnik geleneklerinden emin olması şart.

Baron Hrant’ın da “Ağlayan düğünler” yazısında bahsettiği gibi. Aslında tüm Ermenilerin, azınlık olma durumundan dolayı bu karma evlilik meselesinde bir yarası vardır. Her aile ne kadar açık fikirli olsa da olsun. İş ciddiye binince kızının/oğlunun bir Ermeni ile evlenmesini ister.

***

Bundan yaklaşık 6 yıl kadar önce bir gün yayın kurulu toplantısında bir telefon çaldı. Arayan bir Ermeni kızına aşık olan Türk bir genç. Dileği aralarını yapmamız. Kızın ailesin ikna edip onları evlendirmemiz. Hrant yaptı da. Ermenistanlı kız Türk bir geçle evlendi ve haberim olmamasına karşın umarım hala mutlu mesut yaşıyorlardır.

2 ay önce gazetede bir Perşembe günü Kuçükçekmeceli bir alevi dedesi konuk ettim. Seyfi Dedenin derdi de buna benzerdi.

Seyfi dedeni alt komşusu (aynı zamanda kiracısı) Çağlayan askerden dönen ve sevgilisi Melisa ile evlenmek isteyen bir genç. Ancak Melisa’nın ailesi (haliyle anladınız kız Ermeni) başta olmak üzere Çağlayan’ın ailesi de işin içinden nasıl çıkacaklarını bilemez ve evliliklerine karşı çıkarlar.  Hatta bu konuda bir pandomima bile kopar apartmanda.

Seyfi dede çareyi beni aramakta bulmuş. Herkese yaptığım gibi çay ikram ettim. Oturduk konuştuk. “Nasıl çözeriz?” dedi.

Dedim aynı dertten muzdarip bir Ermeni erkeği olarak yapabileceğim tek şey ancak çocuklarla konuşmak ve onları bekleyen sorunları baştan anlatmaktır. Zira Çağlayan 24 Melisa 20 yaşında. Kimlikler oturmuş olsa da en büyük sorunlarla daha karşılaşmadılar.

-Çocuğun adı ne olacak?

-Karın ya da kocan senin dilini geleneklerini öğrenecek mi?

-Çocuk Ermenice öğrenecek mi? Ermeni okuluna mı gidecek?

Farkındaysanız tartışmalar hep bir sonraki nesil üzerine. “Az”lık olma durumu üzerinden gelinen son noktada gelecek nesiller ve asimilasyon ve yok olma korkusu son noktada.

ÖDP konferansına katılan BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak da bunu diyordu: “Ulus devlet bize ya asimile ol ve yok ol ya da gücün yetiyorsa ayrıl diyordu.”

Elimden geleni ardıma koymadım ama gelinen durum uzun bir sessizlikten sonra Seyfi dedenin ikinci telefonu ile bozuldu. Çocuklar kaçmış ve nikahı kıyıp geri gelmişti. Şimdi ailelere nasıl anlatılacağını düşünüyordu Seyfi Dede. Zira çocukların ihtiyacı olmasa da dede, dede idi ve aralarını yapmak aileleri barıştırmaktı onun gayesi.

Yine telefona sarıldı, Çağlayan’ın evinden. Bir can hıraş beni verdi en azından Çağlayan’ın babası bir Ermeni ile teflonda konuşmuş olsun diye. Babanın diyeceği bir şey yoktu. Benim de. Nereden biliyorlardı ki benim sokaktan geçen biri olmadığımı.

“Kız geldi elimizi öptü” napalım dedi karşımdaki.

“En iyisini yapmışsınız. Çocuklar bir şey yapmış. Artık geleceğinizi birlikte göreceğiz. Hayırlısı…” diyesiverdim.

Sonraki durak Melisa’nın eviydi. Ben teflonda Seyfi dede yollarda helak oldu o gün. Yine bir telefonu “Agos yazı işleri müdürü Aris’i veriyorum” diye uzattı Seyfi dede bu kez Melisa’nın babasını.

Diyecek bir şey bulamadım, sanki önceden benim başıma gelenleri tekrarlıyormuş gibi ezberden şu cümleler çıktı: “Kaybetmek itemiyorsunuz değil mi çocuğunuzu. O zaman bırakın gelsin eve elinizi öpsün. Bakalım ne olacak. Zaman gösterir. Bir düşünsenize çocuklar o kadar sevmiş ki birbirlerini sizi görmemeyi/red etmeyi göze almışlar. Siz torunlarınızı red etmeyi göze alıyor musunuz?, Almıyorsunuz. O zaman bırakın gelsinler ve elinizi öpüp helal etsinler düğünlerini.”

Neyse Çağlayanla Melisa’nın başını bu şekilde bağladık. Bunun gibi yüzlerce hikaye de var bu ülkede. Aynı zamanda Azerbaycan ve Ermenistan’da. Şu an iki ülkede de yaşayamayan o kadar çok çift var ki Azeri ve Ermeni.

Tüm bunlar bir yana Sevgili Alper Taş’ın dediklerinin zıddına ben işin dokunmaktan, sevişmekten ve sevilmekten geldiğini düşünüyorum. Tabi ki asimile etmek ve bir ırkı yok etmek niyetiyle değil ama AŞK gerçek AŞK sınır tanımıyor.

İnsan haklarının hangi yasasına uyuyor çocuğunuza “eşini şu 45 bin kişi, yada 7 milyon ne fark eder arasından seçeceksin” demek. Çocuklarımızdan bu şekilde ilişkiler kurmalarını talep ettikçe nasıl bir insan hakları savunuculuğundan bahsedebiliriz ki?

İşin özü “karma evliliklerin çoğalmasındadır” demiyorum ama “artık gençleri rahat bırakın” diyorum. İstedikleri gibi yaşasınlar.

Patrikhane’den geçtiğimiz yıl bir haber için veri istemiştik. Son 5 yıldır her yıl ortalama 27karma evlilik oluyormuş Ermeni kiliselerinde. Nikah ve vaftiz oranları da oldukça düşük Ermenilerde. Çok doğurgan bir toplum değiliz vesselam.

Dolayısı ile istesek de istemesek de bu çocuklar/bizler bir Türk’e ya da bir Kürt’e ya da bir Rum’a sevdalanacağız belki de.

Olay böyle bir seçeneğimizin de var olduğu özgürlüğüne sahip olabildiğimizi bilebilmekte…

Son olarak da bir örnek Fransa’dan. Baskın Oran, Fethiye Çetin ve ben bir konferanstayız, yıl 2008, Paris.

Kız arkadaşımın da yanımda olduğu (Türk) bir konferanstayız. Konferansta aynen yukarda yazıklarım üzerine bir konuşma yapıyorum.

Biri ahparikimiz konferans çıkışı yanıma geliyor ve şunu söylüyor: “Sen Türkiye’de bir Türk ile evlenebilirsin. Zira o senin Ermeni olduğunu bile bile seni sevecektir. Ama burada dinlerimiz aynı kızlarımızın, erkeklerimizin bir Hıristiyan ile evlenip asimile olmasına engel olamayız. O yüzden de teorini destekleyemeyiz.”

İroniye bakar mısınız. Milliyetçi bir damardan geldiği belli ahparik bana bir Türkle evlenebilmem için izin veriyor. Ama çocuğuna bir Türkle evlenmemesi için Ermenilik propagandası yapıyor.

Konferans çıkışı kız arkadaşımın yanına gelen Ermeniler onun Türk olduğuna inanmadıklarını çünkü çok güzel olduklarını söylediler.

Yuh dedim. Ama anlıyorum.

Ama yeter…

Azad edin bizleri, en azından bir sonraki neslimizi azad eyleyin rahat rahat aşık olalım….

Yorum bırakın